Meksika, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde imzalanan su paylaşım anlaşmasına ilişkin artan tepkilerle karşı karşıya. Su kaynaklarının kıtlık yaşadığı bir dönemde bu anlaşmanın oluşturduğu endişeler, Meksika'nın çeşitli bölgelerindeki çiftçiler ve yerel halk arasında kaygı yaratmakta. Su güvencesinin uluslararası politikalardaki yerini sorgulayan bu durum, çok sayıda uzman ve aktivist tarafından eleştirilmektedir. Peki, bu anlaşmanın temelinde ne yatıyor ve Meksika'daki etkileri nelerdir?
Trump döneminde, özellikle 2017-2021 yılları arasında, ABD ile Meksika arasında su paylaşım anlaşmaları yeniden şekillendi. Bu anlaşmalar, esasen Colorado Nehri’nin kıyısındaki su kaynakları üzerinde yoğunlaşıyor. Meksika, bu bölgedeki suyu tarım ve içme suyu ihtiyacını karşılamak için kullanırken, ABD de belirli bir miktar suyu kendi ihtiyaçlarına tahsis etmeyi amaçlıyor. Ancak sorun, su kaynaklarının sınırlı olması ve iklim krizi sonucunda su seviyelerinin sürekli olarak düşmesidir. Anlaşmanın detayları, suyun dağıtımı, hacmi ve kullanılabilirliği üzerine yoğunlaşırken, her iki ülkenin su kaynakları üzerindeki hakları da sıkça sorgulanır hale geldi.
Meksikalı çiftçiler, Trump’ın bu anlaşmasının, su temininde adaletsizlikler yarattığını iddia ediyor. Özellikle Kuzey Meksika'da kuraklık nedeniyle su sıkıntısı çeken bölgelerde, çiftçiler bu anlaşmanın işlerine olumsuz yansıdığını belirtiyor. Su paylaşımında yaşanan dengesizliklerin, Meksika’nın tarımsal üretiminde ve gıda güvenliğinde ciddi tehditler oluşturduğunu savunan çiftçiler, hükümetin bu konuda daha aktif bir tutum sergilemesi gerektiğini düşünüyor. Meksika Hükümeti, sularını koruma ve adil kullanım adına durumu yeniden değerlendirmek adına bazı adımlar atacağını duyurdu ancak bu, birçok Meksikalı için yeterli olmaktan çok uzak. Öte yandan, politik aktivistler, hükümetin bu tür anlaşmaların gözden geçirilmesi gerektiğini ve Meksika’nın su haklarını koruma çabalarını artırması gerektiğini vurguluyor. Su krizinin, yalnızca Meksika'da değil, tüm dünyada etkilerini artırdığı düşünülürse, bu durumun uluslararası siyasette daha fazla tartışılmasını sağlaması bekleniyor.
Sonuç olarak, Meksika'dan Trump'a yönelik su paylaşım anlaşmasına gelen tepkiler, yalnızca tarım ve yerel ekonomiyi değil, aynı zamanda iklim değişikliği ve su yönetimi gibi daha büyük sorunları gündeme getirmekte. Gelecek hiçbir koşulda su kaynaklarının yönetiminde adalet ve eşitlik sağlanamazsa, ekonomik ve sosyal istikrarsızlık yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Meksika'nın bu noktada doğru adımları atabilmesi, hem ulusal düzeyde hem de uluslararası ilişkilerde önem kazanıyor.